MİNİK ARI MERT

Slayt 1
MİNİK ARI MERT

4 Nisan 2012 Çarşamba

İZMİR SEFERİMİZ

1 aydır bloga tek kelime yazmamışım. Bugün farkına vardım, kendimden utandım. Sebep işlerin yoğunluğu. Hemen arayı kapatma amaçlı son bir ay içinde gerçekleştirdiğimiz en önemli etkinlik olan İzmir gezimizi anlatmakla başlayayım.




17 Mart sabahı birikmiş olan izinlerimin bir kısmını kullanma amacıyla planladığım İzmir gezimize çıktık. Babamızın işlerinin yoğunluğu dolayısıyla annem, Mert ve ben yollara düştük. Mert'e günler öncesinden uçağa bineceğimizi anlatmaya başlamıştım. Pek çok kez uçağa bindi ama şimdi daha aklı başında olduğundan farklı davranabilir diye düşündüm. Ne var ki değişen birşey olmadı, yine yol boyunca benim kucağımda uyudu.

Tabii havaalanında yaptıklarıyla oldukça yorulmuştu. Oraya buraya koşturdu. Cam kenarlarında cambazlıklar yaptı. En komiği de cam kenarında oturmuş telefonla konuşa gençten bir çocuğun kafasını okşayıp baba demesiydi. Babasının kucağına gitmeyen Mert, bu çocuğun kucağına da gitti üstelik. 

İzmir'e vardığımızda bizi amcam karşıladı. Önce eşyalarımız kalacağımız yer olan İzmir Orduevi'ne bıraktık. Denize nazır pek güzel bir odamız vardı. Sonrasında amcamın harika restaurantı Sakız Alsancak'a gittik. 


Amcamın olduğu için demiyorum, herkese tavsiye edilir. Yemekler çok değişik ve tatları harika. Girit mutfağı diye geçiyor. Öğlenleri türlü zeytinyağlılar var. Akşamları da değişik balık yemekleri, mezeler ve tatlılar. Özellikle helva böreği tatlısı mükemmeldi. Bazı akşamlar canlı müzik var. Bizim de gittiğimiz Cumartesi akşamı vardı. Mert o gün çok az uyudu (yarım saat sanırım), amcamların evine gittiğimizde amcamla denize taş atmaya gittiler. Orada da çok koşturmuş. Buna rağmen gece restaurantta dans etti, bol bol etrafı karıştırdı ve sahneye çıkıp şarkı bile söyledi... (Tabii aslında şarkı söylemek yerine mikrofonu yedi demek daha doğru olur)

Pazar sabahı İstanbul'dan İzmir'e taşınan arkadaşım Nur ve Mert'in süt kardeşi Rüzgar ile birlikte kahvaltı ettik. Bizi çok güzel yerlere götürdüler. Neresi derseniz hatırlayamayacağım, dağ başında yeşillik güzel yerlerdi. Başka çocuklar da vardı. Hiçbirinin birbiriyle iletişimi olmadı. Ama güzel zaman geçirdik.



Oradan amcamların Çeşmealtı'ndaki yazlıklarına geçti. Yazlığın harika bir bahçesi vardı ve Mert çok güzel zaman geçirdi. Bol bol top oynadı, etrafı süpürdü, çimenlerde yuvarlandı ve anneannesiyle su tabancası oynadı. O gün de çok çok az uyudu.

Pazar akşamı da Sakız'ın Urla şubesine gittik. Burada da yemekler aynı. Deniz kenarı olması itibariyle ortam çok güzel. Yanında da Pera diye bir otel var ki orada böyle bir otel olacağını tahmin bile edemezsiniz. Sıra dışı bir dekorasyonu var. Lobisinde antika daktilolar ve başka objeler var. Mert burada da bolca kendini yormayı başardı.



Pazartesi gününü İzmir'i keşfe ayırdık. Önce Kızlarağası'na gittik. Bir küçük Kapalıçarşı diyebiliriz. Ortasında da güzel bir kahve var. Küçük taburelerde oturup elma çayı içtik. Mert bile 1 dakika kadar bu taburelerde oturdu.

Oradan saat kulesine gittik ve en güzel zamanlarımızı da burada geçirdik. Mert güvercinlerin peşinde deli olduk. Bütün paramızı yemci amcalara verdik. Bulduğu beyaz güvercini dakikalarca kovaladı. Oradan sahilde yürüyerek yakınlardaki bir alışveriş merkezine gittik. Kahve içip otelimize döndük. Mert uyudu, uyanınca Neyran Pastanesi'ne gittik ve mükemmel tatlılarını mideye indirdik.

Ertesi gün zaten öğlene kadar vaktimiz vardı. Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ni turladık. Biraz orduevindeki parkta takıldık ve uçağa atlayıp evimize geri döndük.

Mert, bütün gezi boyunca en az bizim kadar yürüdü. Zaten puset götürmemiştik. Bir kez bile kucağa al demedi. Otelde güzel güzel yemeklerini yedi. Demek ki biz de 2 yaşındaki oğlumuzla tatile çıkabilirmişiz dedik. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...