Mert artık kendi kendine ya da birisi yanındayken görece uzun denebilecek bir süre oyun oynayabiliyor. Bu olumlu bir gelişme. Ama oyun oynarken bir anda aklına şu faaliyetler gelebiliyor:
- Tuvalet: Hemen oyundan kalkıp koşar adımlarla tuvalete girmek ve kah tuvaletin sifonunu çekerek kah tuvaletin musluğunu sonuna kadar açıp etrafı mahfederek oynamak. Arada çamaşır makinesine saldırmak. Tuvaletten çıkarmak istersen de feryat figan bağırmak.
- Buzdolabının su çeşmesi: Yine kendisi salonda oynarken (çoğunlukla yemek yapmaca oynarken oluyor bu) eline bardak gibi bir nesne geçerse aklına hemen buzdolabının su çeşmesi geliyor. Boyu da uzadığından hemen mutfağa koşuyor, elindeki nesneyi doldurmaya çalışırken bütün üstünü ıslatıyor.
- Fırın: Kalem, kepçe ya da market sepeti... Bir an aklına geliyor ve mutfağa koşup hepsini fırına tıkıyor.
- Ütü masası: Misafir odasında yatağın yanına sıkıştırdığımız ütü masasının üzerine çıkıp cambazlık yapmak da en sevdiği şey. Buradan da uzaklaştırmak istersek kıyamet kopuyor.
Bunun gibi birkaç yer daha var. Bir oyuna dalmadığı zamanlarda kendisini bu mekanlardan uzaklaştırmaya çalışmakla geçiyor zaman...

Hafta sonumuz genelde dışarıda geçti. Cumartesi sabahı Mert'i atları görmeye götürdük. Selin Ablası'nın binicilik dersi vardı, onu seyredelim dedik. Mert atlara bayıldı. Ama daha çok Selin'i izlediğimiz odadaki kedi ilgisini çekti. Kedinin peşinden koştu durdu. Aslan sesleri çıkararak kediyi korkuttu. Bir ara kedi odadan kaçtı, "burdan gitti" dedi bizimki... Çıkışta da atlara kesme şeker verdi.
Oradan Gymboree'ye gittik. Bu hafta etkinliklere katılımı çok iyiydi. Tabii bunda benim orada söylenen şarkıları evde kendisine sürekli tekrarlamamın da etkisi var. En sevdiği de son kısımda yapılan Gymbo dansı. Dışarıdan birisi baksa kucaklarına çocukları almış kocaman insanların çılgınca dans etmesi çok komik görünüyordur herhalde. Çocuklardan çok anne babalar eğleniyormuş gibi oluyor bu bölümde. Neyse, Mert de bu kısma bayılıyor. Ama şöyle bir sorun var: Eve dönünce bana bu dansı 10-15 kere yaptırttı. Artık bacaklarımda derman kalmadı.
Selin Ablası ile çok güzel oyunlar oynadılar bu Cumartesi. Top çadırına topları döküp basket oynadılar. Bu arada da topları Fransızca saydılar. Fransızca saymak Mert'e çok komik geldi. Özellikle "dix" dedikçe kahkahalar attı. Selin giderken çok üzüldü. "Annesi geldi Selin'i almaya" dedim. "Annesi geldii, teyze geldiii" diye üzgün üzgün söylendi. Sonra birlikte basket oynadık. Benden de Fransızca saymamı istedi. Yeni favori oyunu bu oldu.
Pazar günü de halamızın evine babannemizi görmeye gittik. Orada da güzel zaman geçirdi. Ben, yine kötü anne olarak öğle yemeği saatinin geldiğini fark etmeyip çocuğu açlıktan huysuzlaştırıncaya kadar. Üstelik yanımda yemek de getirmemiştim. Sadece çantada bir kurabiye vardı. Çocukcağız yarım kurabiye üzeri yoğurt ile öğle yemeğini geçiştirip uyudu. Bu kadar da rahattım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder